Pazartesi, Şubat 14, 2011

YETMİYOR SAATLER...


Paylaşılmayan ne kadar çok şey oluyor, birikiyor hayatımızda. Hızla geçen günlere yetişemiyoruz.

Yapmak istediğimiz ne kadar çok şey var değil mi? Ama günler saatler yetmiyor işte.

Biraz yavaşlasak, sindire sindire yaşasak günlerimizi. Çocuklarımızla, sevdiklerimizle bolca vakit geçirsek, ev işlerine de yetsek, işimize gücümüze de,  kendimizi de unutmayalım elbet. Kimi zaman değil kendimize bakmak aynaya bakmaya vakit bulamıyoruz belkide.

Akşam olup başımızı yastığa koyduğumuzda günün muhakemesini yaparız çoğumuz. Bazen o günden tatmin olmuşluğun verdiği huzurla, bazen de hayıflanarak, ertesi güne sarkan yetiştiremediğimiz işlerin ağırlığı ile uykuya dalarız.

Yok yok yetmiyor saatler...

Sevgimizi doya doya yaşamaya da yetmiyor.

Sevmek ve sevilmek dünyanın en güzel şeyleri. 

İnançlarımızdır bizleri ayakta tutan. Sevgiye inancımızda sonsuz. Sevginin gücünü kim inkar edebilir?

Her şeyin başı sevgidir.

Sevgililer Günü gelmiş bu arada.

İnanıyor musunuz bu 'gün'e? Size ne ifade ediyor? 

'Sevgimizi göstermenin günü mü olurmuş?' diyenleri duyar gibiyim. Her gün coşku ile sevginizi insanlarla paylaşabiliyorsanız ne mutlu size.

Olaya nasıl baktığınıza bağlı sanırım.

Böyle günlerde insanlarda bir baskı oluşuyor bu bir gerçek. Birileri onları sevdiğimizi göstermemizi bekliyor.


Göstermelik olmasın sevgimiz. Kalpten, samimi, karşılıksız olsun.

Sevginizi göstermenin bir sürü yolu var. Bir tatlı dokunuş, bir anlamlı mesaj, kendi ellerinizle yaptığınız emek verdiğiniz bir şey.

Bu gün 'Sevgi Günü' anlamına geliyor benim için. Kızım Damla'nın da dediği gibi :)... Dili sürçerek 'Sevgi Günü' demişti. Ne kadar da doğru söyledi.

Anne sevgisi, çocuk sevgisi, eş dost sevgisi, kardeş sevgisi...

Çocukları olan için,  yeryüzünde hiçbir şey evlat sevgisinden üstün değildir.

Karşılıksız sevginin en güzel örneğidir.

Bir annenin, çocuğuna olan sevgisini anlatan yaşanmış hikayelerden bir örnek:

''1863'te genç bir Galler anne, çocuğuyla birlkte evinden iki kilometre kadar uzaklıktaki bir tanıdığını ziyaret etmek için evinden yola çıkar. Aniden sert rüzgarlarla birlikte şiddetli bir kar fırtınasına yakalanır ve yolunu kaybeder. Onu aramak için gönderilen ekip genç kadını , üstünde yalnız iç çamaşırlarıy donmuş halde bulur.

Çocuk yanında yoktur. Aramaya devam edilir ve çocuğu yakında bir yerde, annesinin elbiselerine sarınmış bir durumda bulurlar. Çocuk yaşıyordur.

Bu çocuk, büyüyünce, Birinci Dünya Savaşı'nda İngiltereye başbakan olan David Lloyd George'dur.

Yüreğinizde sevgiler hiç bitmesin. Unutmayın, bizi bu hayatta ayakta tutan şey SEVGİDİR...

Uzun zamandır ihmal ettiğiniz sevdiklerinizi aramak ve Seni Seviyorum demek için bu günü bahane edin. Ne kaybedersiniz? :).


Sevgilerimle,